21 Mayıs 1864, bir avuç toprağı dahi bulamadan kendilerine Karadeniz' in engin sularını mezarlık edinen bir halkın dramıdır.

İlk Mouse ve Gelişimi

İlk Mouse ve Gelişimi



Bugün bilgisayarların yanında vazgeçilmez bir parça olan fareyi ilk olarak Douglas Engelbart ve Steve Jobs adlı kişiler yapmış. Douglas 40 yıl önce mouse denen mucizevi mekanizmayı icat eden, Steve ise bu teknolojiyi evlerimize sokan kişi. Douglas Engelbart'ın amacı, bilgisayarın sadece deneyimli bilim adamları tarafından kullanılan ulaşılmaz oyuncak değil, herkesin kolayca kullanabileceği bir yardımcı haline gelmesine ön ayak olmakmış. Profesör Engelbart, ilk mouse prototipini 1965'te hazırlamış.

İki tekerlekli bu tahta alet, 1970'te "görüntüleme sistemleri için X-Y yer gösterici sistem" adıyla patent almış. Farenin kullanılabilmesi için bir grafik arabirim de yazmış, ancak o zamanlar yazılımlar için patent verilmiyormuş. Bu yüzden bugün bu sektörün kaymağını o değil uyanık Bill amca toplamakta.

Buluşunun adının fare olmasının sebebi de kablosunu bir farenin kuyruğuna benzetmesiymiş. Aslında düşününce, klavye, monitör gibi parçalar arasında biraz garip bir isim. Zoptirik olsa idi yadırgamazdık hiç mesela. Tabii "görüntüleme sistemleri için X-Y yer gösterici sistem" olarak da kalabilirdi. Fare iyiymiş.
Fare, grafik arabirim, hiperlink, internet gibi birçok teknolojinin önünü açtı ya, aslında hepsinin görücüye çıkması da aynı zamanda olmuş. Douglas Engelbart, Stanford Üniversitesi'ndeki laboratuvarında geliştirdiği teknolojileri 1968'de basına ve halka sunmuş. Bunlar fare, grafik arabirim, hiperlink, fare tutmazsa diye geliştirdiği beş tuşlu bir kısa yol mini klayvesi ve video konferansmış. Epey çalışmış yani Douglas Engelbart. Şimdi onun çalışmaları sayesinde tembellik yapabilmemiz ne acayip.

Bütün bu denemelerini yaptığı bilgisayar, laboratuvarındaki Xerox Star marka bir bilgisayarmış ve ilk fare bu bilgisayara bağlıymış. Peki nasıl olmuş da fare 40 yıl içinde bütün bilgisayarlara kuyruğunu kıstırmış? Apple'ın kurucularından olan kutlu adam Steve Jobs, Xerox'un Palo Alto araştırma merkezinde Alto kod adlı bir bilgisayar görmüş. Fare takılı olan ve küçük simgeler ile klasörler içinde basit komutlarla istenilen herşeyi yapabilen bu makineden çok etkilenmiş. Steve Jobs, o gün Xerox'un kapısından çıkarken "dünyayı değiştirmeye hazırdım" diye düşündüğünü söylüyor.

Aynı günlerde Apple için klavye ve kasa üreten şirketin sahibi Dean Hovey, Jobs'a artık daha fazlasını yapmak istediğini söylemiş. Steve Jobs'un cevabı "yapmamız gereken bir fare üretmek", Dean Hovey'in tepkisi ise "hıı?" olmuş. Apple o sıralarda Lisa ve Macintosh kod adlı iki bilgisayar üzerinde çalışıyormuş ve Steve Jobs'un amacı bu fare denen şeyi piyasaya sürmekmiş. Bu sayede bilgisayarın sadece klavye tuş kombinasyonlarını ezberleyebilenlerin tekelinden çıkacağını, çok daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşacağını, farenin bilgisayar dünyasında bir devrim olacağını düşünüyormuş.
Yalnız ortada bir problem varmış: Xerox'un kendi teknolojisiyle ürettiği fareler yaklaşık 400 dolara maloluyormuş, sürekli bozuluyormuş ve temizlemesi imkansızmış. Douglas Engelbart'ın icadı olan farenin torunu olan bu yeni nesil fare, teknoloji için mucizevi, piyasa için facia bir ürünmüş anlayacağınız. Steve Jobs'un hedefi 10 ile 30 dolar arasında bir paraya maledilebilecek, hergün saatlerce kullanılsa bile bozulmayacak ve düzgün bir yüzey olmasa bile çalışacak bir fareymiş.
O sıralarda Jobs için çalışan Jim Sachs şöyle diyor: "Yeterince uyumadığını ya da diyetinde lif konusunu abartıp vitaminsiz kaldığını düşünmüştük. Ama saat başına ödediği 25 dolar için eğer istiyorsa güneş enerjisiyle çalışan ekmek kızartma makinesi geliştirmeye bile hazırdık!" Düşünürseniz, ekmek kızartma makinesi daha kolay olabilirmiş. Steve Jobs'un istediği şey, Silikon Vadisi'nin en ışıl ışıl adamlarının hazırladığı teknolojiyi alıp çalışırlığını defalarca artırmak ve fiyatını yüzde 90 aşağıya çekmekmiş çünkü!
Farenin tasarımı, az önce bahsettiğimiz Jim Sachs'ın da kurucularından olduğu Hovey-Kelley adlı firmaya verilmiş. Firma, Stanford'dan mezun ve çoğu Silikon Vadisi'nde çalışmış bilgisayar dahilerinden kuruluymuş. Yani fare, büyürken de doğduğu yerden fazla uzaklaşamamış. Ortak özellikleri, geleneksel ürün geliştirme metodlarına ve bilgisayarcı stereotipine sinir olmalarıymış. Bütün bilgisayarcıların inek olması gerekmediğini düşünüyorlarmış yani.
İlk prototip 1980 baharında yapılmış. Farenin gövdesi bir tereyağı kutusu, topu da bir roll on deodorantın topuymuş. Dizayn için kullanılan tek alışılmadık malzeme bunlar değilmiş: Dean Hovey'in buzdolabı ile arabasının vites sistemi de fare için kendini feda eden şeyler arasındaymış. Bu tuhaf malzemeleri kullanmışlar, çünkü bir tasarım hazırlamanın ve sonra da ona uygun parçalar yaptırmanın uzun ve pahalı bir süreç olacağını tahmin etmişler. Birşeyler söküp uygun gördükleri parçaları birbirine yapıştırmak çok daha kolay görünmüş. Zaten bu tür uygulamalar, hayal gücü geniş, bütçesi dar mucitlerin sürekli yaptıkları şeylermiş. Bozulan buzdolabını tamir etmek, yeni bir parça döktürmekten çok daha ucuza çıkıyormuş.
Xerox'un faresi, topu masaya bastırarak çalışıyormuş. Dean Hovey, ofisinin yamuk masasında topların nasıl kaydığını görünce kendilerini kurtaracak fikri bulmuş; topun bastırılması değil, kaydırılması gerekiyormuş. Jim Sachs'ın da daha önce tesadüfen öğrencileriyle birlikte yuvarlanan topların yerini ve hareketleri belirleyen ufak bir mekanizma hazırlamış olması işlerini iyice kolaylaştırmış ve masrafları düşürmüş.

Ancak hala sürüyle problem varmış; hala hem ucuz hem de milimetrik derecede hassas bir ürün yapamamışlar. Elektronik cihazlar ya pahalı ve hassas ya da ucuz ve dan dun oluyormuş. Kuyruk bile başlıbaşına bir problemmiş; elektrik kabloları ya kalın ya da kırılgan oluyormuş. Minicik oynar parçaları yerleştirecekleri plastik kabın dışı basit, içi ise incik cincik olmalıymış. "Yeter artık" deyip bırakmamaları enteresan.

Bu sorunların çoğunu çözerlerken öğrencilerin çok yardımını görmüşler. Gerekli çözümlerin bulunması uzun ve zor olmuş ancak çözümler bir kere bulununca bunların seri üretime geçmemesi için hiçbir sebep de yokmuş. İlk Xerox faresinden beri büyük problem olan kirlenme ve bir süre sonra çalışamama sorunu ise bugün hala optik fare almamış kişilerin haftada bir kullandıkları yerinden çıkan halka ile çözülmüş. Bu fikir, buzdolabı motoru söküldükten sonra ister istemez projeye dahil olan Dean Hovey'in karısı tarafından bulunmuş.

Her şey bitince sıra artık farenin nasıl görüneceğine gelmiş. İşin ilginci, ilk düşünülen yuvarlak formlu farelerin Apple tarafından reddedilmesiymiş. Tamamen köşeli ve ergonomiyle uzaktan yakından hiç alakası olmayan bir tasarım kabul edilmiş hangi akla hizmetse artık. İnsanların hangi tuşun ne yaptığını hatırlayamamaları konusunda duyulan endişeler abartılıp Xerox'un üç tuş sayısı da teke indirilmiş. Kullanıcının tuşa ne kadar basması gerektiğini anlamasını sağlayan pratik, bilgisayara hükmettiğini hissettiren psikolojik faydaları olan "klik" sesi ise fareye keyfî olarak eklenmiş.

Projenin tamamıyla bitmesi 1981'in ilk aylarını bulmuş. Hovey-Kelley'in araştırmaları, fareyi seri üretilebilen, güvenilir ve ucuz bir bilgisayar parçası haline getirmiş. Pahalı Lisa serisinin piyasadan kaldırılmasıyla Macintosh 1984'te satışa çıkmış ve grafik arabirim - fare ikilisi, bilgisayar kullanımını kökten değiştirmiş. Microsoft, Apple arabirimine Windows ile cevap vermiş ve kendi faresini üretmiş, hatta baş tasarımcı da Apple'ın faresini tasarlayan Jim Yurchenco'ymuş.
Bugün Douglas Engelbart, çeşitli icatlar üzerinde çalışan Bootstrap adlı bir firmanın sahibi. 1997'de 500,000 dolarlık Lemelson-MIT ödülünü, yani dünyada bir icat için verilen en büyük ödülü almış. Artık fare yapmakla hiçbir alakası kalmamasına rağmen firmanın en büyük destekçisi Logitech: yani dünyanın en büyük fare üreticilerinden biri. Hovey-Kelley ise devasa şelalelerden elektrikli diş fırçalarına kadar hala nerede bir teknik problem yaşıyorsanız dahiyane çözümleriyle size yardım ediyor. Starck tasarımı farelerimizi kullanıp internetten market alışverişimizi yaparken fare gacır gucur sesler çıkarmıyorsa, kablosu iki parmak kalınlığında değilse ve günde üç defa bozulmuyorsa aslında hepsini bu bir avuç insana borçluyuz.

kaynak: www.iştegenc.com.tr

Yahoo! SearchMSNGoogleAboutOpenDirectoryAccoonaExactSeekScrubTheWebBuzzleSearchSightSnapEntireWebWhat U SeekWebSquashAbiLogicMixCatSearchItGimpsyNetInsertdirOneVXboxMavicaNETWorld Site IndexNationalDirectoryIllumiRate TowerSearchSearchHippoBigCliqueAMRAYAeiwiAmfibiCanLinksLinketeriaInfo TigerFyberSearchQangoSplatSearchWebbieWorldZeezoCipinetInfoWebWorldSphericomSubjexPedsters PlanetWalhelloClickeyJDGONetSearchGo4.itSertchy

0 yorum:

Yorum Gönder